Günümüzdeki bilgiler ışığında kanserden korunmanın kesin bir yolu maalesef yoktur. Ancak yaşam tarzımızı dengeleyerek kansere yakalanma riskimizi azaltabiliriz.
Aşağıda yer alan bilgileri uygulamak kanser riskini % 40-50 oranında azaltacaktır. Bu da küçümsenecek bir oran değildir.
Güncel bilgilere göre yaklaşık tüm kanserlerin %10’unun kalıtsal olduğu biliniyor, demek ki % 90 kanser riski yaşam tarzı ve beslenme sonucu ortaya çıkıyor.
Bir örnek vermek gerekirse Uzakdoğu ülkelerinde meme ve barsak kanseri az görülmektedir ancak eğer bu ülkelerden ABD ‘ye göç eden bir kişi beslenme ve yaşam tarzını değiştirince bu kanserlerin görülme riski artmaktadır.
Kanserden korunmak istiyorsak:
En önemli kanser etkenidir. Beş kanser vakasının dördünde sigaranın neden olduğu bilinmektedir. Akciğer kanserlerinin %85-90‘ı sigara içen kişilerden oluşmaktadır. Sadece %10-15 akciğer kanseri sigara içmeyen kişilerde görülmektedir. Bunun dışında gırtlak, ağız içi, yemek borusu, karaciğer, pankreas, mide, barsak kanserleri başta olmak üzere birçok kanser türünün oluşumunda etkendir.
Birçok kişi sigara dumanını ‘’ içine çekmediğini’’ belirterek bunun zararsız olduğunu zannetmektedir. Ancak gerçek çok farklıdır. Maalesef sigara dumanı ağız içi mukozası tarafından da emilmektedir.
Sigaranın akciğer kanseri ile ilişkisi çok nettir.1881yılında ABD’de, John Bonsack ilk sigara yapan makinenin patentini aldı. Böylece ABD günde 120.000 sigara üretmeye başladı. Üretim maliyeti düştü ve kibritin de icadıyla, sigara tüketimi bir anda patladı. Ve tahmin edileceği gibi akciğer ve gırtlak kanseri sayısında ciddi bir artış başladı.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sigara kullanımının yılda 5 milyon insanın ölümüne yol açtığını, bu sayının önlem alınmazsa önümüzdeki 20 yıl içerisinde iki katına çıkmasının beklendiğini kaydetti.
Alkol alımı ile kanser arasında direk bir bağlantı vardır. Ne kadar çok alkol tüketirsek o kadar kanser riskimiz özellikle de ağız içi, gırtlak, yemek borusu, meme, barsak ve karaciğer kanseri olmak üzere artar. Alkol aldığımızda vücudumuz bunu asetaldehite çevirir bu madde de DNA’yı olumsuz etkilemektedir.
Bu nedenle hiç alkol kullanmamak en ideali olmakla birlikte kadınlarda günde bir kadeh şarap ya da bira, erkelerde iki kadeh şarap ya da bira maksimum alınacak alkol miktarı olarak belirlenmiştir.
58000 kadının incelendiği bir çalışmada günde 3 kadeh veya fazla içen kadınlarda meme kanseri riski hiç içmeyenlere göre 1.5 kat daha artmıştır. Özellikle sigara ve alkolün birlikte tüketimi kanser riskini daha çok arttırmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre dünyada 1.1 milyar insanda obezite saptanmıştır. Obez kişilerde kadınlarda menopoz sonrası meme kanseri, bağırsak kanseri, rahim kanseri, yemek borusu kanseri, pankreas kanseri, safrakesesi kanseri, prostat kanseri başta olmak üzere birçok kanser türünde artış gözlenmiştir. Özellikle bel çevresi 94 cm ve üstü kalınlıkta olan erkeklerde prostat kanseri daha çok görülmektedir.
Kilolu kişilerde yağ dokuları daha fazla hormon ve büyüme faktörü üretmektedir. Östrojen ve insülin başta olmak üzere, bu hormonların bazılarının yüksek düzeyde olması kronik enflamasyonu arttırarak belirli kanserlere yakalanma riskini arttırabilir.
Obezite erkeklerde yaklaşık %20-30 kadınlarda % 40 oranında daha fazla kanser görülmesine yol açmaktadır.
Menopoz sonrası yağ dokusunda üretilen östrojen kadınlarda meme kanseri riskini arttırmaktadır, bu nedenle menopoz sonrası kilo almamak meme kanserinden korunmak için iyi bir önlemdir.
Beyaz un ya da şekerin direk olarak kanser yaptığını gösteren bilimsel bir kanıt olmasa da bu ürünlerle hazırlanmış gıdalar glisemik endeksi yüksek besinlerdir. Yenildiğinde kan şekerini çok hızlı yükseltir. Fazla miktarda ve uzun süre beyaz un ve şeker tüketmek kilo artışı ve sonuçta diyabet, kalp hastalıkları ve kanser oluşumuna yol açar.
Oysa tam buğday ve çavdar ekmeği yenildiğinde bunlar glisemik endeksi düşük besinler olduğu için kan şekeri çok daha yavaş artar. Ayrıca bu tip ekmeklerde vücudun ihtiyaç duyduğu vitaminler ve lifler daha fazladır. Bu nedenle ‘’ekmek zararlıdır’’ efsanesi doğru değildir. Tam tahıllı ekmekler aşırıya kaçmadan tüketilirse, her öğün bir dilim, tam tersine faydalıdır.
Yine yanlış bir bilgi meyvelerin şeker içermesi nedeni ile tüketilmemesi gerektiği bilgisidir. Öncelikle meyveler sadece şeker içermez önemli miktarda antioksidan, vitamin ve mineral içerir, bunlarda savunma sistemi için hayatidir ve kanserden korunmada çok önemlidir. Bir meyvenin hücrelerinde depolanmış şeker, sindirim enzimleri tarafından yavaş parçalandığı için kana yavaş geçer, bu nedenle bir meyve, bir dilim meyveli pastaya göre kan şekerini çok daha ağır yükseltir. Yüksek oranda meyve tüketen kişilerde karaciğer yağlanması çok az görülür.
Bir başka yanlış bal ve pekmez konusundadır. Gerek balda gerekse de pekmezde yüksek miktarda mineral özellikle kalsiyum, magnezyum, potasyum ve vitaminler vardır. Gerek kanserden korunmada gerekse de kanser tedavisi görenlerde kullanılabilir. Son zamanlarda balın hücre kültürlerinde ve hayvan modellerinde anti-kanser özelliklerine sahip olduğu gösterilmiştir. Yüksek antioksidan aktivitesine katkıda bulunan yüksek fenolik ve flavonoid içeriğine sahip çeşitli fitokimyasallar içerir bu da kanserin gelişimini önleyen önemli bir silahtır. Günde bir kaşık bal ya da iki kaşık pekmez rahatlıkla kullanılabilir. Dikkat edilmesi gereken nokta diyabet hastaları doktorları ile görüşmeden kullanmamalıdırlar. Maalesef sahte bal ve pekmez bırakın kanserden korunmayı içerdiği zararlı maddeler nedeni ile kansere bile yol açabilir. LÜTFEN DİKKAT!
Fast food tarzı beslenme birçok hastalığın özellikle kanserin nedenidir. Çok miktarda hayvansal yağ içerir, vitaminler ve mineraller açısından besin değeri düşüktür, bağışıklık sisteminin zayıf düşmesine neden olur. Kızartmaların aynı yağın içinde çok kez kullanılması ile yapılması nedeni ile kimyasal olarak bozulmaları gerçekleşir, yüksek miktarda sodyum ve tuz barındırır, yoğun koruyucu maddeler, renklendiriciler ve diğer kimyasallar vücudu olumsuz yönde etkiler. Mümkünse hiç tüketilmemeli en kötü seçenek olarak ayda iki kez den fazla yenilmemelidir.
Spor gerek kanserden korunmak gerekse de kanser teşhisi sonrası tekrarlama riskini azaltmak için çok önemlidir. Amerikan Kanser Enstitüsü (NCI) düzenli spor yapmanın kanser riskini %20 azalttığını belirtmiştir. Özellikle kolon, meme, prostat ve rahim kanserinden korunmada spor daha da ön plandadır. IGF-1 özellikle meme dokusunda çoğalmaya neden olarak kanser oluşumunda bir etken olabilir. Spor IGF-1 in kandaki seviyesini düşürerek meme kanseri ve diğer kanserlerdeki gelişme riskini azaltabilir.
Spor genel olarak vücut yağ kitlesini azaltarak savunma sisteminin güçlenmesini ve antioksidan seviyesinin yükselmesini sağlar.
Ayrıca spor yapan kişilerde fazla kilo sorunu yaşamadıkları için kalp damar hastalıkları ve diyabet sorunları ile çok daha az karşılaşmaktadırlar.
Ancak burada sözü edilen koşu, tempolu yürüyüş, yüzme veya bisiklet gibi orta ağırlıkta sporlardır ve haftanın üç günü birer saatlik eksersiz yeterlidir.
Öncelikle belirtmeliyiz ki kırmızı et protein, çinko, demir ve B12 açısından insan vücudu için gereklidir ve tüketilmesi gereklidir. Ancak kabul edilen üst sınır haftada 500 gr civarındadır. Fazla tüketilirse barsak kanseri açısından risk yaratabilir. Yapılan bilimsel araştırmalarda her gün 100 gr kırmızı et barsak kanseri riskini %17 günde 50 gr işlenmiş et ürünü (sucuk, salam, sosis tütsülenmiş et) tüketmek ise %18 arttırmaktadır. İşlenmiş et içine üç nedenle sodyum nitrit konulur.
1) Etin rengini korumak
2) Etin bozulmasını ( yağ oksidasyonu ) engelleyerek etin lezzetini korumak
3) Bakterilerin gelişmesini engellemek
İşlenmiş ürünler ısıtıldığında sodyum nitrat zararlı bir bileşim olan N-nitrosoya dönüşür ve kanserojen hale gelir. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü işlenmiş et ürünlerini birinci derecede kanserojen madde ilan etmiştir.
Kanserden korunmak için haftada 500 gr dan fazla kırmızı et tüketmemek ve sucuk, sosis, salam gibi işlenmiş et ürünlerinden mümkün olduğunca uzak durmak gereklidir. Eğer bu ürünlerden seyrek de olsa tüketeceksek ‘’Doğal Fermente’’ yöntemle hazırlanmış markalı ürünler tercih etmek gerekir.
Maalesef günümüzde ürünlerin raf ömrünü arttırmak, farklı çekici renkler elde edebilmek için açık veya kapalı birçok gıda da katkı maddeleri yer almaktadır. Bu katkı maddeleri ‘’ laboratuvarlarda inceleniyor tehlikeli değil’’ denilse de maalesef elimizde bu maddelerin tehlikesiz olduğuna dair kesin kanıtlar yoktur. Sadece kanser değil, astım, spastik kolon, alerji, migren gibi farklı hastalıklara yol açıp açmadığını kesin olarak bilemiyoruz.
Günümüzde özellikle çikolatadan bisküvi ürünleri ve gazlı içeceklere kadar raflarda yer alan birçok üründe katkı maddeleri vardır. Bu gıdaların tümünü yaşantımızdan çıkartabilmek çok mümkün olmadığı için olabildiğince az tüketmek gereklidir.
‘’Unutmayın insan vücudu yeni alınmış araba gibidir başlangıçta ne kadar özenli kullanılırsa ileride o kadar güzel çalışır’’