Akciğer Kanseri dünyada ve Türkiye’de en sık görülen kanser türüdür. En önemli etken sigaradır. Ancak sigara içenlerin birçoğu buna inanmamakta ve sigara hariç her şeyi suçlamaktadırlar. Ancak bugün çok iyi biliyoruz ki 1900 yılından önce sigara tüketimi çok yaygın değilken akciğer kanseri oranı çok düşüktü. Özellikle 1867’de endüstrinin sigara yapım makineleri ile seri üretime başlaması sigara tüketimini giderek arttırmış ve akciğer kanseri daha sık görülmeye başlanmıştır. Özellikle 2. Dünya savaşı esnasında askerlere dağıtılan sigara kanser vakalarında ciddi artışa yol açmıştır.
Düzenli sigara için erkeklerin % 24.4’ü kadınların % 18.5’i akciğer kanserine yakalanırken, hiç içmeyen erkeklerin sadece %0.2 si kadınların %0.4’ü akciğer kanserine yakalanmaktadır. Tüm akciğer kanserlerinin % 80-90’ı sigara içen kişilerden oluşmaktadır.
Dikkat edilmesi gereken en önemli konu akciğer kanserlerinin % 25’i belirti vermeden ilerlemektedir. Bu nedenle sigara içen kişilerin kontrollerini hiçbir şikayet olmasa bile düzenli yaptırmaları gerekmektedir.
Giderek şiddetlenen öksürük:
Özellikle sigara içenlerde sık rastlanan ve bu yüzden önemsenmeyen öksürük akciğer kanserinin ilk belirtilerinden olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli özellik iki haftayı geçen ve giderek artan öksürük şikayetidir. Balgam renginin koyu kahverengi olması veya kan görülmesi halinde derhal doktora başvurulması gerekir.
Nefes Darlığı:
Giderek artan nefes darlığı akciğer kanseri belirtileri arasında ön sırada yer alır. Ancak ileri yaşlarda veya kilolu kişilerde de sık görülen nefes darlığı bu tip hastaların belirtiyi önemsemeyerek zamanında doktora başvurmasını engeller.
Göğüs ağrısı:
Uzun süre geçmeyen, özellikle öksürük ve gülme ile artan göğüs ağrısı akciğer kanseri için önemli bir belirtidir.
İştahsızlık ve kilo kaybı:
İştah kaybı ve bazı yiyeceklere karşı gelişen isteksizlik, ani gelişen ve nedeni açıklanamayan kilo kaybı dikkat edilmesi gereken bir belirtidir. Ancak bazen erken dönem kanserlerde kilo kaybı olmaz ve bu da kişilerin başka belirtiler olsa dahi ‘’ben de kilo kaybı yok kanser değilimdir’’ gibi yanlış bir düşünce gelişmesine yol açabilir. Kilo kaybı olmasa dahi başka belirtiler varsa bu ciddiye alınmalıdır.
Ses kısıklığı:
Gribal bir enfeksiyon olmadan gelişen ses kısıklığı akciğer kanserinin ya da gırtlak kanserinin önemli bir belirtisidir. Genellikle mediastinal yayılım göstergesidir.
Yutma güçlüğü:
Akciğerdeki tümörün yemek borusuna bası yapması sonucu gelişebilen yutma güçlüğü akciğer kanserinin genellikle ileri dönem belirtisidir.
Horner sendromu:
Tek taraflı göz kapağında düşme, göz bebeğinde küçülme ve yüzde aynı tarafta terleme olmaması akciğerin üst bölgesine yerleşmiş tümörlerde karakteristik bir bulgudur.
Bilgisayarlı Tomografi:
Erken teşhis çok önemli olmasına rağmen maalesef akciğer kanserlerinin evre 1 olarak saptanma oranı % 15 düzeyindedir. Tarama yöntemleri içinde son yıllarda düşük doz akciğer tomografisi ile özellikle 55-75 yaşları arasında 20 yıldan fazla bir süre günde bir paket sigara içen risk taşıyan kişilerin yılda bir taranması erken teşhis oranını arttırmıştır.
PET CT:
Tomografide 8 mm ya da üzerinde şüpheli bir nodül saptanırsa PET CT çekilerek bu nodülün kanser şüphesi taşıyıp taşımadığı anlaşılabilir. Bu da erken evre akciğer kanseri teşhisinde önemlidir. Aynı zamanda PET CT akciğer kanserinin vücuda yayılıp yayılmadığını (metastaz) detaylı olarak gösterebilir.
Biopsi:
Tümörden alınan örnek ile akciğer kanserinin kesin tanısı konabilir, aynı zamanda tümörün histolojik alt gruplaması yapılabilir. Farklı şekillerde yapılabilir:
1)Balgam Sitolojisi:
Balgamdan alınan bir örnek sitolojik olarak incelenebilir.
2)Bronkoskopi:
Soluk borusundan bronşlara sokulan ince ve ucunda kamera olan bir tüp ile tümörlü bölgeden örnek alınabilir.
3)İğne biopsisi:
Bronkoskopi ile yerleşim itibarı ile ulaşılamayan tümörlerden dışarıdan tomografi görüntülemesi eşliğinde iğne ile girilerek biopsi alınabilir.
Akciğer kanseri temel olarak ikiye ayrılır: Yaklaşık %15-20 olgu ‘’küçük hücreli karsinom’’ tanısı almaktadır. Bu tip akciğer kanserlerinde temel tedavi kemoterapi ve radyoterapidir. Cerrahi nadiren uygulanır.
% 80 olgu ise ‘’küçük hücreli dışı karsinom’’dur. Bu tip tümörlerde cerrahi temel tedavidir. Kemoterapi ve radyoterapi genellikle cerrahi sonrası ‘’adjuvan’’ yani ‘’koruyucu’’ tedavi olarak ya da cerrahinin yapılamadığı koşullarda uygulanır.
Cerrahi:
Akciğerin tamamının alınması operasyonuna ‘’pnömektomi’’ adı verilir ve genellikle soluk borusuna yakın lezyonlarda yapılır, diğer tümörlerde tümörün olduğu lob alınmakta ve bu operasyona ‘’lobektomi ‘’ denilmektedir. Bazı genel durumu uygun olmayan hastalarda daha sınırlı operasyonlarda yapılabilmektedir.
Son yıllarda VATS (video-assisted thorascoscopic surgery) yöntemi akciğer kanseri tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Video kamera yardımı ile göğüs duvarında açılan 2 - 3 adet 1,5 cm'lik kesi ile göğüs kafesi içine aletler ile girerek yapılan bir ameliyattır. En büyük avantajı hastanede kalış süresini kısaltması, kişinin iş yaşantısına dönüşünü hızlandırmasıdır. İyileşmenin hızlı olması sayesinde kemoterapi veya radyoterapiye daha kısa sürede başlanabilmektedir.
Kemoterapi:
Ameliyat edilmiş bazı akciğer kanseri olgularında hastalığın tekrarlamasını engellemek için ‘’koruyucu yani adjuvan’’olarak yapılabilir ya da lokal olarak ilerlemiş tümörlerde ameliyat öncesi tümörü küçültmek ve hastaya ameliyat şansı verebilmek için ‘’Neoadjuvan ‘’ olarak uygulanabilir. Ameliyat şansı olmayan bazı ileri tümörlerde radyoterapi ile birlikte ya da bazen tek başına verilebilir.
İmmünoterapi ya da akıllı ilaçların akciğer kanserinde kullanımı:
‘’Hedefe yönelik tedavi’’ ya da ‘’ akıllı ilaç’’ denilen bu tedavi yaklaşımında tümör hücresinin salgıladığı EGRF “epidermal büyüme faktörü reseptörü”, VEGF “vasküler endotelyal büyüme faktörü”, gibi moleküller hedeflenmekte ve kullanılan “tirozin kinaz inhibitörleri” ile tümör hücrelerinin büyümesi engellenir. Yüzde akne tarzında döküntüler yapabilir. Monoklonal antikorlarda tümörün damar gelişimi engellenmektedir.
Bu ilaçların en önemli özelliği kemoterapinin yol açtığı yan etkilerin bu tedavilerde çok daha az oranda görülmesidir.
İmmünoterapi son yıllarda geliştirilen ve akciğer kanseri tedavisinde heyecan uyandıran bir tedavi yöntemidir. Vücudumuzun savunma sistemi bazen kanserli hücreleri tanıyamaz ve yok etme emrini veremez. İmmünoterapi ilaçları savunma sistemine tümörü yabancı madde olarak tanıtarak onu yok etmesini sağlar. Çok düşük yan etkilere sahip olan bu yöntem uygun hastalarda kemoterapi ile sınırlı başarı elde edilen bazı akciğer kanseri olgularında yaşam süresini ciddi oranda arttırabilmiştir.
Radyoterapi:
Radyoterapi yüksek doz uygulanan radyasyon ile tümörlü hücrelerin DNA sarmalı zedelenerek çoğalmasını engeller ya da bazen tümör hücresinin direk ölümüne yol açan bir tedavi yöntemidir. Eski yıllarda uygulanan radyoterapi yöntemleri cihazların günümüz teknolojisinden daha basit özelliklere sahip olması nedeni ile maalesef ciddi yan etkilere yol açmaktaydı. Son yıllarda radyoterapi uygulamasındaki teknik gelişmeler(üç boyutlu konformal radyoterapi, yoğunluk ayarlı radyoterapi ,stereotaksik radyoterapi vb) radyoterapinin daha az yan etki ve daha küçük alanlarla uygulanabilmesine olanak sağlamaktadır. Böylece tümör dokusuna yüksek dozlar uygulanırken sağlıklı dokular mümkün olan en yüksek oranda korunmaktadırlar.
Özellikle son yıllarda sık kullanılmaya başlanan streotaktik radyoterapi ya da halk arasında bilinen adıyla NOKTA ATIŞ radyoterapi akciğer kanseri tedavisinde ciddi bir ilerleme sağlamış ve ameliyat edilemeyen T1-2 tümörlerde 3 ya da 8 tedavide ( tümörün yerleşimine göre değişebilir) ameliyat sonuçlarına yakın başarılar elde edebilmiştir. Bir tür ‘’neştersiz ameliyat’’ diyebileceğimiz bu tedavi yönteminde tümör dokusuna geleneksel radyoterapi ile 6 -7 haftada verilen doz 3-8 tedavide verilmekte ve sadece tümör dokusu hedeflenerek çevresindeki sağlıklı doku maksimum oranda korunabilmektedir. Böylece hastaların uzun süre hastaneye gelme zorunluluğu ortadan kalkmıştır.